Mehmet Mehdi Sungur Paşa’mız, 22 Nisan Pazar günü Rahmeti Rahman’a kavuştu. 94 yıllık ömrünün 40 yılını hayır ve vakıf hizmetlerine bilfiil adayan, askeri görevinde iken de bu hizmetlerinin ayak izlerini bulabileceğimiz Mehdi Sungur Paşa, bir an olsun yerinde durmayıp devamlı ilim ve irfan yolunda uğraşlarla ömrünü bereketlendirmiştir.
Vefatı sonrasında hayırla yâd ettiğimiz paşamız hakkında en küçük kardeşi Âbidin Bey ve çocukları Muzaffer Bey ile Fatma Nur hanımı ziyaret ederek, kendilerinden paşamızın hayatı hikâyesini dinledik.
Osmanlı-Rus harbi ile Rus mezaliminden Türkiye’ye sığınan Dağıstan halkının hikâyesi ile başlıyor, Mehdi Sungur Paşamızın hayat öyküsü. On dokuzuncu yüzyılın en büyük göç hareketi olan bu yerinden ediliş ile yüzlerce yıl yaşadıkları topraklardan Müslüman oldukları için İstanbul’a, daha sonra da Yalova Reşadiye (Bugünkü Güneyköy) ve civarına yaklaşık Bin hane göç eder. Büyük tasavvuf şeyhi Şerafeddin Zeynel Abidin Efendi’nin önderliğinde İstanbul’ gelip Sultan Reşad ile görüşür, kendisine istediği yerde ikamet etmesi için izin verilmesine rağmen Yalova özellikle seçilir. Dağıstan halkının ayırıcı özelliklerinden doğru sözlülük, vatana bağlılık ve asker millet olması, Balkan Harpleri ve Birinci Dünya Savaşına katılmışlar, yalnız İstiklal Harbi için 4 bine yakın askeri cepheye yolcu etmiş, geriye birkaçı dışında dönen olmamıştır.
1924 yılı doğumlu olan M. Mehdi Sungur Paşamız, ilk ve orta mektebi Yalova merkez de aldıktan sonra Bursa Işıklar Askeri Harp Okulundan 1947 yılında, 900 kişi içerisinde 5. olarak mezun olur. Harp Akademisindeki eğitimi sonrası görev yerleri genellikle doğu vilayetleri olur. Amasya, Erzurum, Muş, Bingöl de (Tuğgeneral) uzun yıllar görev yaptıktan sonra Ankara merkez de Teftiş Kurul Başkanlığında görev yapmak için çağırılır. Kısa bir süre sonra da İskenderun’a görev yapmak üzere gönderilerek 1977 yılında burada emekli olur.
Askeri görevlerinde zor dönemlerde zor bölgelerde olan M. Mehdi Sungur Paşa, kendi çizgisinin ayrı bir yeri olduğunu devamlı hissettirmiş bir askerdir. Erzurum’da, Muş’ta ve Bingöl’de görev yaptığı sıralarda askerin rahat ibadet etmesi için mescit kurdurmuş, oruç tutan askerlerin sahur ve iftarlarına ihtimam göstermiştir. Paşa olmadan önce ve sonrasında kendisinin yaklaşımı anlamında diğerlerinden ayıran en büyük özelliklerinden biri de, komutası altındaki askerlerle kurduğu bağdır. Tatbikatlar esnasında er ve erbaşlarla aynı çadırda kalıp aynı yemekten yemesinin verdiği şevk ile kalmayıp ailelerinin her birine özel mektuplar yollayarak; ‘evlatlarınız bizim emanetimizdedir, emin olunuz.’ mesajı vermiştir. Bu sebeptendir ki askeri tatbikatlarında üstün başarılar göstermiştir.
Aile hayatını dinlediğimiz Mehdi Sungur Paşa’nın eşi, Dağıstan halkının önemli tasavvuf büyüğü Şeyh Şerafeddin Efendinin kızıdır. Mehdi Sungur Paşanın babasının rüyasında, kendi bahçesindeki ağacın şeyhin bahçesine düştüğünü görünce gelir Şeyh Şerafeddin Efendiye sorar, yakında akraba olacaklarının müjdesini verir. Bu terbiye ile yetişen Mehdi Sungur paşamızın 5 çocukları olur. Sırasıyla isimleri; Fatma Nur, Şerafeddin Zafer, Mehmed Muzaffer, Hatice Aynur ve Ahmed Tamer. Bütün çocukları ile ayrı ayrı ilgilenip onlarla Cuma akşamı özel sohbetler gerçekleştirir, eğitimleri veya evlilik dolayısıyla ayrı kalındığında onlara mektuplar yollayarak bağının güçlü kalmasına özen göstermiştir. İnsanın dünyadaki yerini hatırlatan sohbetleri ile çevresine sürekli nasihatler ederek emri bi'l-mâ'rûf nehyi ani'l-münker görevini yerine getirmiştir.
Görev yaptığı sırada kendisine tahsis edilen makam aracına hiçbir zaman aile efradından kimseyi özel işleri için bindirmemiş, yalnız görev icabı kullanarak hakka girmemeye özen gösteren Mehdi Sungur Paşa, çok çalışkan bir kişiliği vardır. Görevde iken uzun zaman evinden ayrı kalan Paşa, daha henüz soluk almadan kendisinden yardım için kapısını çalan kişilerin yardımına derhal koştuğunu, aile efradından nemli gözlerle yâd ettik. Kendisinin zayıf bir bünyede olmasına rağmen ilerlemiş yaşına rağmen bu kadar aktif bir hayatın enerjisini nasıl sağladığını merak ettiğimizde, Abidin Sungur bey şöyle açıkladı; böyle olunmaz, ancak doğuştan gelen bir azim ve şevkle bunlar başarılabilir.
1977 yılında emekli olduğunda, kendisinden beklenenin aksine ilim ve irfan yolunda vakıf hizmetlerinde bulunarak sayısız vakıf ve dernek faaliyetlerine katılmıştır. En uzun süre İlim Yayma Cemiyetinde hizmet eden Paşa, Vakfımızın 1998 yılındaki genel kurulunda Kurucular arasına seçilmiş, 2000 yılından başlayarak 2013 yılına değin mütevellide eğitim işleri ile ilgilenmiştir.
Hizmet ettiği vakıfların isimlerine şöyle bir baktığımızda sayısının çokluğunun yanında hizmetlerinin çeşitliliği ile de kendisine hayran bırakıyor. Bereket Vakfı, Kafkas Eğitim Kültür Vakfı, Taksim Cami Kültür Sanat Vakfı, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, Yeşilay, Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı, İslami Araştırmalar Vakfı gibi birçok vakıfta hizmetler etmiştir.
Merhumun 2013 yılında yayınlanan ‘İlim ve İrfanın Işığında İnsanı Yücelten Değerler isimli kitabı bulunmaktadır.
Makamı Cennet olsun.